5 Nisan 2013 Cuma

XVIII. ve XIX YÜZYIL. ÖNCESİ OSMANLI SARAYI KADIN GİYİSİLERİ


Saray giysilerinin ihtişamı Osmanlı’nın zenginliğini, kudretini yansıtmaktadır. Bütün
zamanını haremde geçiren ve hiyerarşik düzen içinde yaşamak zorunda olan saraylı kadınların
giysileri, halkın giysisinden daha özenlidir. Sarayda giyim-kuşama son derece önem verilir,
özel olarak dokunmuş kaliteli kumaşlardan dikilmiş giysiler giyilirdi. Saray kadınlarının
kalite arayışları dokumacılığın gelişmesini de önemli ölçüde etkilemiştir. Görkemli giyecekler
kemha (brokar), kadife, çatma (bir kadife türü), seraser (altın ve gümüş alaşımlı telle
dokunmuş ipekli kumaş), diba, atlas, canfes, tafta, vala, çuha, sof ve şal gibi kumaşlarla
oluşturulurdu.
15. yüzyılda Osmanlı sarayı, başkent Đstanbul’un giyim kuşamını yönlendiren bir merkez
konumundaydı. Đstanbullular gösterişli, pahalı kıyafetler giyerken, Anadolu ve Rumeli’nin
köylerinde, kasabalarında halk sade kumaşlar ve süsten uzak kıyafetler kullanıyordu.
Osmanlı kıyafetlerinin en önemli özelliği bol dökümlü, örtülü ve uzun olmalarıdır. Kadınlar
şalvar, hırka, gömlek, entari; erkekler şalvar ve çarık giyerlerdi. Her meslek grubunun
kendine ait bir kıyafeti bulunuyordu. Đmparatorluk her türlü sanat ve zanaatta olduğu gibi
giyim kuşamda da 16. yüzyılda en yüksek düzeyine ulaşmıştır. 17. yüzyılda imparatorluğun
ekonomik durumuna paralel olarak dokumaların kalitesi de düşmeye başlamıştır.
16. yüzyıl başlarından itibaren kadınlar sokak kıyafeti olarak ferace, yaşmak ve peçeyi
kullanmışlardır. Kışın yünlü, yazın ipekli kumaşlardan yapılan feraceler kolları ve bedeni bol,
önden açık ve yere kadar inen bir giysi türüydü.


XVIII. ve XIX. YÜZYILLARDA OSMANLI SARAYI KADIN GİYSİLERİ


18.yy da Avrupa’da yaşanan değişim hareketleri Osmanlı ekonomisini de etkilemiş ve
zamanla Osmanlı toprakları yabancılar için açık bir pazar haline gelmiştir. 18. ve 19.
yüzyıllarda yaşanan sosyal olaylar Osmanlı giyim anlayışını önemli ölçüde etkilemiştir. 18.
yüzyılda Tanzimatın ilanı ile halk serbest ve sosyal yaşama eğilim göstermiştir. Kadına
verilen haklar, Osmanlı kadın giyiminde önemli değişikliklere yol açmıştır. 19. yüzyılda
Meşrutiyetin ilanı ile Osmanlı’da Avrupa modasının etkisi görülmeye başlanmıştır.[1]
18. yüzyıl kıyafetleri çok süslü ve kullanışsızdır. Jakar dokuma tezgâhlarının ve sentetik
boyaların üretime başlamasıyla renk ve desenlerde önemli bir artış olmuş ve dönemin
giyimini zenginleştirmiştir. Lale devrinde kadınların sosyal yaşantılarında olan değişiklikler
giyinme ve süslenme anlayışını etkilemiş, kadınlar genellikle üç etekli, sim sırma işlemeli
elbiseler giymişlerdir.
18. yüzyılda kadınların iç elbiseleri, saten veya altın işlemeli brokar kumaştan, önü açık, ilik ve
düğmeli yapılmıştır. Elbiselerin kolları bileklerde daralmaktadır. Belin altından beli sıkmadan
bağlanan, üzeri işlemeli kadife, saten, deri veya kaşmirden yapılmış bir kuşak vardır. Kalçayı,
belin biraz aşağısından dolanarak saran kuşağın ilgi çekici olmasına özen gösterilmiş ve önem
verilmiştir.




Bütün kadınlar, yaz aylarında "bürümcük" isimli ince kumaştan topuklara kadar uzun gömlek
giymişlerdir. Elbiselerinin altına giyilen şalvar topuk üstünden bir uçkurla sıkılmıştır. Kadınlar
kıyafetlerinde her tür giyimi üst üste kullanmalarına rağmen kıyafet bütünüyle bir uyum
içindedir.


LALE DEVRİ VE MÜZİK

Lale Devri’nde Osmanlı Devleti’nin ekonomik kaynaklarını tüketen savaşlar ve çarpışmalar son bulurken bu barış döneminde çeşitli Avrupa Devletleri’nde kurulan elçilikler sayesinde bu devletler ile kültür alışverişi güçlenmiştir. Bu dönemde Avrupa’da Türk tarzı moda olurken, Osmanlı süsleme sanatlarında ve diğer sanat alanlarında da Avrupalı motifler Osmanlı sanatının dağarcığına girmiştir. Nitekim bu dönemde özellikle Fransa ve Avusturya köşklerinden ilham alınarak, Boğaz ve Haliç’in kıyıları boyunca inşa edilen yalılar ve şairler, müzisyenlerin katıldığı eğlencelere mekan olmuştur.
Bir eğlence devri olarak da telaffuz edilen Lale Devri, buna bağlı olarak da müziğin de geliştiği bir devirdir. Nitekim bu devrin yaşama sevincini şiirde nasıl Nedim temsil ediyorsa musikide de Mustafa Çavuş temsil eder. O, ileride kesin bir şekilde yerleşecek olan şarkı besteciliğinin ilk öncüsüdür. Devrin klasik üsluptaki eserleri arasında hareketli, neşeli lirik şarkıları Lale Devri’nden sonra da insanların dillerinden düşmemiştir. Bu dönemde Mustafa Çavuş’tan sonra müzikte Kutbünnayi Osman Dede gelmektedir. O, bu dönemde 276 beyitlik Farsça nazariyat kitabını padişah III. Ahmet’e sunmuştur



Lale Devrinde Minyatür ve Şiir

MİNYATÜR

Osmanlı minyatur sanatının son parlak dönemi 18. yüzyılın ilk yarısına rastlar. Bu dönemin hükümdarı Sultan 3.Ahmed gerçek bir sanat koruyucusudur. Kendisi de şair ve iyi bir hattat olan Sultan, kitap ve minyatür sanatına büyük bir ilgi göstermiştir. Veziri İbrahim Paşa da kendisi gibi eğlence ve sanata düşkündü Osmanlı tarihinde “Lale Devri” diye anılan bu dönemde (1718-1730) gerçek anlamda Batılılaşma hareketleri başlatılmıştır. Diplomatik ilişkiler sonucu özellikle Fransız saray yaşantısına karşı duyulan özentinin yankıları, mimari ve diğer sanat kollarında az veya çok olarak görülür. 1727 yılında Sait Mehmed Efendi tarafından ilk Türk matbaasının kurulması, elçilikler aracılığıyla gelen yabancı ressamların çalışmaları ve sıkı diplomatik ilişkiler Batı sanatına olan ilginin, artmasına neden olmuştur. Bu verimli sanat ortamı içerisinde minyatür sanatı da önemli gelişme göstermiştir.


Surname
Genellikle Türk minyatürünün ikinci Klasik dönemi olarak adlandırılan bu yılların en önemli ve yetenekli minyatür ustası Levni takma adıyla tanınan Abdülcelil Çelebi’dir. Levni ve diğer saray nakkaşlarının faaliyeti sonucunda birçok eser resimlenmiş ve Türk kitap ressamlığı yeniden ve son kez canlanmıştır. Levni ve diğer sanatçıların eserlerinde geleneksel kurallara bağlılığının yanı sıra, yeni beğenilerin etkinliği de hissedilir. Resimlendirilen eserler arasinda en ünlüsü bir sünnet düğünü kitabıdır.


Sultan 3. Ahmed’in oğulları için 1720 yılında düzenlenen sünnet düğününü konu alan eser şair Vehbi tarafından yazılmıştır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. No. A.l 3593). Okmeydanı ve Haliç’te 15 gün ve 15 gece süren gösteriler bu eserde Levni tarafından 137 minyatür ile belgelenmiştir. Tasvirlerde geçit törenlerine katılanlar kadar seyredenlere de önem verilmiştir. Zaman zaman padişah ve çevresindekiler diğerlerinden, gösteri yapanlardan daha iri tasvir edilmiştir. Levni resim tekniği ve biçimlendirme açısından geleneksel kurallara bağlıdır. Buna karşılık bazı kompozisyonlardaki figür gruplarının kavisli sıralanışı, bazı mimari ayrıntılar ve özellikle arka planlardaki doğa kesitlerinde resimlerine belli bir derinlik verme endişesinde olduğu sezilir. Arka planlardaki doğru perspektifle çizilmiş binalar, gittikçe küçülen ağaçlar ve bu ayrıntıların yeni bir yöntemle boyanışı bu izlenimi kuvvetlendirir.
Sanatçı Okmeydanı’nda özel olarak hazırlanan sahada, Sultan ve davetlilerin önünden hünerlerini göstererek geçen esnafı, hokkabazların, dansözlerin, çengilerin gösterilerini, çeşitli ziyafetleri, düğüne getirilen armağanları, gece yapılan ateş oyunlarını, Haliç’te deniz üzerinde düzenlenen akıl almaz gösterileri, düğün alayının meydana geliş ve dönüşünü büyük bir başarıyla resmetmiştir. Surname’nin resimleri üslup açısından olduğu kadar, eğlenceleriyle ünlü Lale Devri yaşamını ve bu ünlü düğünü belgeleyen önemli bir kaynaktır. Aynı yıllarda Surname’nin resimli ikinci bir nüshası hazırlanmıştır. Büyük bir olasılıkla devrin sanatsever Vezir-i azamı İbrahim Paşa’ya sunulmuş olmalıdır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. No. A 3594).

Padişah Hollanda elçisini kabul ediyor, 1727 yılı 

ŞİİR

18. yüzyıl Osmanlışiirinin ve minyatür sanatının yeni gelişim ve atılımlara açık olduğu bir
dönemdir. Siyasî hayattaki başarısızlıklar sonucunda devletin bu başarısızlıkların sebebini
araştırmak için Batı’ya yönelmesi ve Batı’da karşılaşılan “yeni dünya” sanatta da yenileşmenin
başlamasına yol açar. Yenilik arzusunun temelinde (özellikle de Lâle Devri’nde) dünyevî
zevkleri tatma duygusu egemendir. Bu bağlamda, yüzyılın ilk yarısında eserlerini veren şair
Nedim ve nakkaş Levnî kendi sanat dalları içinde yaşanan değişikliklerin en önemli
temsilcileridir. Toplumun elit kesiminin yapısıyla ilişkili olarak beliren mahrem hayatın dışa
açılması minyatür ve şiir sanatını büyük ölçüde etkiler. Ve bu hayat şiirin sözel ifadesi ve
minyatürün görselliği içinde canlanır. Ve hem Levnî’nin minyatürlerinde hem de Nedim’in
şiirlerinde ortak tema olan gerçekçiliğin ve bireyselliğin açığa çıkmasını sağlar. Levnî
bireyselliğini gerçek hayattan aldığı figürleri ayrıntılı olarak resmetmesiyle ortaya koyarken,
Nedim de yaşadığı olayları diğer Divan şairlerinden farklı olarak gördüğü ve yaşadığışekilde dile
getirerek bireysel üslûbunu kanıtlar. Bu özellikleriyle birlikte her iki sanatçının sevgili figürlerini
bu dünyadan seçmiş olmaları da gerçekçiliklerini ifade etmesi açısından önemlidir. Ve Nedim’in
gazellerinde sevgilisinden bahsederken dikkat çektiği kaş, saç, boyun, ağız, dudak gibi öğeler
Levnî’nin minyatürlerinde hayat bulur. Bu çalışma ise, Levnî’nin ve Nedim’in kendi sanat
dallarına yaptıkları katkıları araştırırken, iki sanatçının ortak özelliklerini saptamayı amaç
edinmiştir.

18. Yüzyıl Osmanlı Edebiyatı Hakkında


On sekizinci yüzyılda Osmanlı Edebiyatı, devletin düştüğü iç ve dış sarsıntılara rağmen 17. yüzyıldaki kuvvet ve kudretinden bir şey kaybetmez. Yalnız bu asrın edebiyatında cemiyete dönüklük ve bir mahallîlik rüzgârı esmektedir.
Devrin sanata düşkün ve milletinin refahını temine çalışan hükümdarları mevcuttur. Bu padişahların hayatlarında ve zamanlarında cereyan eden hâdiseler de birbirlerine benzerlik gösterir. Asrın başında Sultan Üçüncü Ahmed Han vardır. Şairdir ve sanata düşkünlüğü, bir başka hususiyetidir. Devlet, Avrupa devletlerinde olup bitenlere yabancı değildir. Asrın sonunda ise, Sultan Üçüncü Selim Han görülür. O da sanata ve şiire düşkün, dîvân sahibi bir şairdir. Fakat ne yazık ki, her iki padişah da isyanla sukût edecektir. İki hükümdarın müşterek taraflarından biri, ikisinin de hattat olmasıdır.
Sultan Üçüncü Ahmed’in zamanında; Melikü’ş-Şûarâ ve Reîs-i Şâirân unvanları ile taltif edilen Osmanzâde Tâib, Seyyid Vehbi, Neylî, Kâmî, Sultan Üçüncü Ahmed’in nedimlerinden Ahmed Dürrî, Nâbî ve Rûhî ekollerinin bir nevî takipçisi olan Sâmî, İstanbullu Nâzım, Selim Efendi , Damad İbrâhim Paşa, Nedim’in dostu İzzet Ali Paşa ve şair Nedim  gibi şairler vardır. Bunların hemen hepsi, açık lisana yönelen ve mahallîleşme cereyanına açık şairlerdir.

Osmanlı Devletinde 17 ve 18. yüzyılda Islahat Hareketleriyle Ortaya Çıkan Kurumlar ve Günümüze Kadar Gelebilenleri

Hazine Sandığı 

Yeşilhaç

Divan - ı Matbaa 


Mühendishane-i Berr-i Hümayun 

Sürat Topçu Ocağı 

Deniz Mühendishanesi 

İstihkam Okulu 

itfaiye örgütü 

Nizam-ı Cedit 

İrad-ı Cedit 

GÜNÜMÜZDE HALE YÜRÜRLÜKTE OLANLAR

Erkan-ı harbiye ( Harp Akademisi) 

 Mekteb-i Sultani ( Galatasaray Lisesi)

LALE DEVRİ'NDEN KALMA ESERLERDEN BAZILARI

III. AHMED ÇEŞMESİ
                                                      
                                                                       TOPHANE ÇEŞMESİ











SADABAD CAMİİ

ÜSKÜDAR ÇEŞMESİ

BEREKETZADE ÇEŞMESİ                     

Lale Devri Islahatları ve Günümüze Etkileri

Osmanlı tarihinde 1718 Paşarofça Antlaşması ile başlayıp 1730 Patrona Halil isyanı ile sona eren devrine Lâle Devri denilir.

• Lale Devri’nde özellikle kültürel alanda birçok ye­nilik yapılmıştır.
Yapılan yeniliklerde Avrupa ör­nek alınmıştır. Bu durum Osmanlı toplumunun düşünsel ve kültürel yapısında değişmeye yol açmıştır.

• Padişah III. Ahmet ve sadrazam Nevşehirli Da­mat İbrahim Paşa devrin önemli devlet adamları­dır.
Bu dönemde yapılan ıslahatlar şunlardır:


1. Komşu ülkelerle barış siyaseti izlenmiş, İstan­bul’da saraylar, köşkler ve lale bahçeleri yapıl­mıştır.

2. Avrupa’ya ilk kez geçici elçilikler açılmıştır. Osmanlı Devleti bu gelişmeyle Avrupa siyasetini yakından takip etmeyi amaçlamıştı

3. Fransa’ya elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Çe­lebi Mehmet Efendi, Fransa’da gördükleri ve önemini anladıkları matbaayı Osmanlı Devleti’ne getirmek için İstanbul’da İbrahim Müteferrika ile işbirliği yaparak ilk devlet matbaasını kurmuş­lardır (1727). Şeyhülislamdan alınan fetva ile bu matbaada dini kitapların dışındaki kitapların ba­sılması kabul edilmiştir. Dini kitaplar ise eskisi gi­bi elle yazılacaktı.

4. İstanbul’da çıkan yangınları söndürmek için Ye­niçeriler arasından Tulumbacılar Bölüğü adıyla ilk kez İtfaiye Bölüğü oluşturuldu.

5. İstanbul’da çini ve kumaş imalathaneleri açıldı.

6. İlk kez çiçek aşısı uygulandı.

7. Yalova’da kağıt fabrikası açıldı.

8. Bilgi kurulları oluşturularak Arapça’dan Türk­çe’ye kitaplar çevrildi, İstanbul’un çeşitli yerlerin­de kütüphaneler açıldı.

9. Sivil mimari gelişti. Avrupa mimarisi Osmanlı mi­marisini etkiledi (Barok mimarisi). Bu dönemde pek çok saray, kütüphane, köşk, çeşme ve ka­sırlar yapıldı. Bunlar içinde en ünlüleri Sadabat Kasrı ve III. Ahmet Çeşmesidir.

Patrona Halil İsyanı ve Lâle Devri’nin Sonu

• Lâle devri, ıslahatlarla birlikte özellikle saray çev­resi ve üst düzey idareciler için zevk ve eğlence devri olmuştur.

• Lâle devri boyunca devam eden Osmanlı – İran savaşlarının getirdiği ekonomik bunalım karşı­sında saray çevrelerinin lüks ve eğlence içinde yaşaması halk arasında hoşnutsuzluk yaratmış­tır.

• Patrona Halil adlı bir şahsın başlattığı isyan kısa zamanda büyüdü. Bu isyan sırasında Damat İb­rahim Paşa öldürüldü. III. Ahmet tahtan indirildi. Kâğıthane ve Boğaziçi’ndeki yalılar ve köşkler yakıldı. Lâle bahçeleri tahrip edildi. Böylece Lâle Devri sona erdi (1730),

NOT: Lâle Devri, Osmanlı Devleti’nde batının üstünlüğü­nün kabul edildiği, batının örnek alınarak ıslahatla­rın yapıldığı ilk dönemdir.

İstanbul ve Selanik’te kumaş fabrikası kuruldu.
İstanbul, İznik ve Kütahya’da bulunan çini atölyeleri yenilendi.
Arapça ve Farsça eserler Türkçe’ye çevrildi.
Yerli malı kullanımına önem verildi.
Mimari, resim ve minyatürde gelişmeler oldu (III. Ahmet Çeşmesi, Levni’nin minyatürleri).
Yeni kütüphaneler açıldı. Doğu ve Batı eserleri tercüme edildi.
NOT: Lale Devri’nde askeri alanda ıslahat yapılmamıştır.

Lale Devri'nin Günümüze Etkileri

Lale Devri sayesinde Osmanlı Devleti o zamanlar biraz daha iyi olmuştur ama günümüzde etkisi bulunmamaktadır. Yalnızca, Lale Devrinden geriye mimari ve diğer eserler kalmıştır.