On sekizinci yüzyılda Osmanlı Edebiyatı, devletin düştüğü iç ve dış sarsıntılara rağmen 17. yüzyıldaki kuvvet ve kudretinden bir şey kaybetmez. Yalnız bu asrın edebiyatında cemiyete dönüklük ve bir mahallîlik rüzgârı esmektedir.
Devrin sanata düşkün ve milletinin refahını temine çalışan hükümdarları mevcuttur. Bu padişahların hayatlarında ve zamanlarında cereyan eden hâdiseler de birbirlerine benzerlik gösterir. Asrın başında Sultan Üçüncü Ahmed Han vardır. Şairdir ve sanata düşkünlüğü, bir başka hususiyetidir. Devlet, Avrupa devletlerinde olup bitenlere yabancı değildir. Asrın sonunda ise, Sultan Üçüncü Selim Han görülür. O da sanata ve şiire düşkün, dîvân sahibi bir şairdir. Fakat ne yazık ki, her iki padişah da isyanla sukût edecektir. İki hükümdarın müşterek taraflarından biri, ikisinin de hattat olmasıdır.
Sultan Üçüncü Ahmed’in zamanında; Melikü’ş-Şûarâ ve Reîs-i Şâirân unvanları ile taltif edilen Osmanzâde Tâib, Seyyid Vehbi, Neylî, Kâmî, Sultan Üçüncü Ahmed’in nedimlerinden Ahmed Dürrî, Nâbî ve Rûhî ekollerinin bir nevî takipçisi olan Sâmî, İstanbullu Nâzım, Selim Efendi , Damad İbrâhim Paşa, Nedim’in dostu İzzet Ali Paşa ve şair Nedim gibi şairler vardır. Bunların hemen hepsi, açık lisana yönelen ve mahallîleşme cereyanına açık şairlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder